Yukarı
Çık
Av. Doğan Güney YILMAZ

Uluslararası Taşımalarda Taşıyanın Sorumluluğu`na Dair Yargıtay Kararı İncelemesi

14 Haziran 2016, Salı

ULUSLARARASI TAŞIMALARDA TAŞIYANIN SORUMLULUĞU

1.KARAR METNİ:
ÖZET:TTK’nun 1067.maddesinde öngörülen bir yıllık dava açma süresi,hak düşürücü süre niteliğinde olup,bu bir yıllık hak düşürücü sürenin,taşıyanlar arasındaki rücu davalarında da gözetilmesi gerekmektedir.Burada zamanaşımı süresi söz konusu olmadığından,rücu davalarında zamanaşımının,ödeme tarihinden itibaren başlatılması kararının uygulama yeri yoktur.

Yargıtay 11.HD,04.06.2002,E.2002/2461,K.2002/5763 
Taraflar arasında görülen davada İzmir 1.Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 23.11.2001 tarih ve 200/13-2001/1249 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan sonra tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe,layihalar,duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı vekili,dava dışı P…A.Ş. tarafından yurt dışından ithal edilen kauçuk emtiasının taşıma işini müvekkilinin üstlendiğini ve emtianın davalıya ait gemi ile taşındığını fakat geminin batması ile yükün uğradığı hasardan dolayı yük sahibinin sigortacısı tarafından açılan rücu davası ve icra takibi ödeme yaptıklarını ve ödediklerinin davalıdan tahsili için başlattıkları takibe haksız yere itiraz edildiğini ileri sürerek,itirazın iptalini ve icra inkar tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili,TTK.’nın 1067.maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini,kaptanın teknik kusuru nedeniyle taşıyanın sorumlu olmadığını ve ihbar yükümlülüğünün yerine getirilmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan deliller ve yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucuna göre,gemi’nin denize ve yüke elverişsizliği nedeni ile geminin battığının kabulünün gerektiği davacının ödediği 54.697.000.000TL.’sının tahsilini isteyebileceği gerekçesiyle,davanın kısmen kabulüne,takibin 59.915.133.000TL.üzerinden devamına,asıl alacağa takip tarihinden itibaren faiz yürütülmesine,23.966.053.200TL. icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar vermiştir.
Kararı,davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava,deniz taşıması sırasında yükte meydana gelen zararın rücu yolu ile alt taşıyıcıdan tahsili istemine ilişkindir.Davalı taşıyıcı,TTK.’nun 1067 maddesi uyarınca hak düşürücü süre savunmasında bulunmuştur.
Dairemizin kökleşen uygulaması uyarınca,TTK.’nın67 .Maddesinde öngörülen bir yıllık dava açma süresi,hak düşürücü süre mahiyetindedir.Anılan yasa maddesinde,malların tesliminden veya teslim edilmiş olmaları icap eden tarihten itibaren bir yıl içinde mahkemeye müracaat edilmediği taktirde, taşıyan aleyhine malların ziya ve hasarından dolayı her türlü sorumluluk davası hakkı düşeceği öngörülmüş olup, niteliği gereği, hak düşürücü sürenin taşıyanlar arasındaki rücu davalarında da gözetilmesi gerekir.Burada zamanaşımı süresi söz konusu olmadığından rücu davalarında zamanaşımının ödeme tarihinden itibaren başlaması kuralının uygulanma yeri yoktur.Doktirinde de aynı görüş hakimdir.(Çağa-Kender, Deniz Ticaret Hukuku,Navlun Sözleşmesi,6.Bası,İst.2001 C.2,s.204)
Mahkemece açıklanan hususlar gözetilerek, hak düşürücü sürenin saptanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken,yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmediğinden,kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına (BOZULMASINA), 250.000.000TL.duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine,04.06.2002 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

2.KARARIN KONUSU:
Davanın konusu,deniz taşıması sırasında geminin batması nedeniyle yükün uğradığı hasar karşılığının,yük sahibinin sigortacısı tarafından açılan rücu davası sonucunda ödemiş bulunan taşıyanın,asıl taşıyandan rücu olarak tahsili istemine ilişkindir.
Davacı taşıyan,deniz taşımasına konu olan malların davalıya ait olan geminin batması sonucu, mal sahibinin sigortacısına yükün uğradığı zararı ödediğini iler sürmüştür.Davalı yani donatan,asıl taşıyan;icra takibine itiraz etmiştir.Bunun üzerine alt taşıyan yani davacı,takibe haksız yere itiraz edildiğiniden dolayı,itirazın iptalini istemiştir.Ayrıca davalı asıl taşıyan aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini,İzmir 1.Asliye Ticaret Mahkemesi’nde dava etmiştir.
Buna ilaveten de davalı,itirazın iptali davasına verdiği cevapta üç ayrı itiraz nedenini ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.Bu itirazlar ise şunlardır:
1. TTK.’nın 1067 .maddesindeki rücu davaları için öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmiş olduğu itirazı,
2.Geminin batmasında kaptanın teknik kusuru olduğu nedeni ile asıl 
taşıyan / donatan olarak sorumluluklarının bulunmadığı itirazı,
3.TTK. m. 1066’da hüküm altına alınmış, ihbar külfetinin yerine 
getirilmediği itirazıdır.

2.ESAS MAHKEMENİN GÖRÜŞÜ:
Esas mahkeme,deliller ve bilirkişi incelemesinin sonucunda dava konusu malları taşıyan geminin,denize ve yüke ilişkin olarak elverişsiz olması nedeni ile battığına ve malların bu nedenle hasara uğradığın sonucuna varmıştır.Dolayısıyla,davalı tarafın yükün uğramış olduğu zarardan dolayı sorumlu olduğunu karar vermiştir.Bunun yanında davacının da sigorta şirketine ödemiş olduğu miktarı davalı taraftan rücu olarak talep edebileceğine karar vermiştir.

3.YARGITAY 11.HUKUK DAİRESİNİN KARARI:
Yargıtay 11.Hukuk Mahkemesi ,davalı vekilinin talebi üzerine yapmış olduğu temyiz incelemesinde vermiş olduğu kararında TTK.m. 1067’de öngörülen hak düşürücü sürenin taraflar arasındaki uyuşmazlığa uygulanıp uygulanmayacağı hususunu inceleme konusu yapmıştır.Bu bağlamda da Yerel mahkemenin bu hak düşürücü süreyi dikkate almaksızın karar vermesi Yargıtay tarafından bozulmuştur.Yargıtay hak düşürücü sürenin dikkate alınması hususuna dikkat çekmiştir.Ayrıca Mahkemece toplanan deliller ve yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucuna göre,gemi’nin denize ve yüke elverişsizliği nedeni ile geminin battığının kabul edilmesi hususuna da dikkat çekmiştir.Buna ilaveten Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin kökleşen uygulamasını karar metninde belirtmiş,TTK.’nın67 .Maddesinde öngörülen bir yıllık dava açma süresi,hak düşürücü süre mahiyetinde olduğunu,söz konusu madde de dava açma süresi,hak düşürücü süre mahiyetindedir.Anılan yasa maddesinde,malların tesliminden veya teslim edilmiş olmaları icap eden tarihten itibaren bir yıl içinde mahkemeye müracaat edilmediği taktirde, taşıyan aleyhine malların ziya ve hasarından dolayı her türlü sorumluluk davası hakkı düşeceğini belirtmiştir.Hak düşürücü sürenin,taşıyanlar arasındaki rücu davalarında da uygulanması gerektiğine dolayısıyla da doktirinde de aynı görüşün hakim olduğunu da belirtmiştir.

4.ESAS MAHKEME VE YARGITAYIN GÖRÜŞÜNÜN DOĞRU OLUP OLMADIĞI:
Karara konu olan olay, uluslararası taşımalarda taşıyanın sorumluluğuna ilişkindir.Dolayısıyla ne Esas mahkemesi nede Yargıtay Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunu gözönüne almamışlardır.Halbuki öncelikle bu durum göz önünde bulundurulmalıydı.İlgili maddenin başlığı ise şudur:Sözleşmeden doğan borç ilişkileridir.Buna göre MÖHUK 24/1’e göre ‘Sözleşmeden doğan borç ilişkileri tarafların açık olarak seçtikleri kanuna tabidir.’Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise’Tarafların açık olarak bir kanun seçmemiş olmaları halinde borç ilişkisinin ağırlığını teşkil eden edimin ifa yeri hukuku,bu yerin de tespit edilmediği hallerde ise,sözleşmenin en yakın irtibat halinde bulunduğu yer hukuku uygulanır.’Ancak Yargıtay kararına konu olan olayda davalının,davacının,gönderen veyahut gönderilenin yabancı uyruklu olup olmadıkları anlaşılamamaktadır.Ayrıca yurtdışından mal ithal edilmesi sebebiyle,söz konusu olayda ‘Uluslararası bir taşıma mevcuttur ve bu anlamda da uygulanacak olan hukuk ise,varma limanı hukuku uygulanacaktır.Dolayısıyla geminin varma limanı ise Türkiye olduğu için Türk Hukuku uygulanacaktır.Ancak yinede Türk Hukuku olayda uygulanmıştır ama bu husus söz konusu kararda tartışılmamıştır.Halbuki olaya ilişkin kararda gerek Esas Mahkemesi gerekse Yargıtay MÖHUK 24/1’e göre inceleme yapması daha yerinde olurdu.Böylece sözkonusu karar MÖHUK 24/1 gereğince de incelenmiş olurdu ve kararın üstün körü incelenmemesini ortaya koymuş olurdu.

5.SONUÇ:

Taşıyan kavramının irdelenmesi yerinde olacaktır.1978 Hamburg Kuralları taşıyan’ı şöyle tanımlamıştır: ‘Taşıyan bir yükleten(shipper,chargeur)ile deniz yolu ile eşya taşıma sözleşmesi,tarafından veya adına akdedilen her kişiyi ifade eder’(m.1/1)Konişmento ile ilgili 1924 Brüksel Konvansiyonun da şöyle denilmiştir: ‘Taşıyan,bir yükletene taşıma taahhüdünde bulunan gemi maliki veya kiracısıdır’(m.1/a).TTK,1061 madde ve devamında öngörülmüş taşıyanın sorumluluğu ile ilgili hükümler konişmentoyla ilgili 1924 Brüksel Konvansiyonu’ndan gelmektedir.TTK,1016 da yer alan ‘Navlun Sözleşmesi’tanımında ise bu sözleşme,Türk Hukukuna ait bir özellik olarak 1956’dan bu yana ‘Eşya Taşıma Sözleşmesinin eş anlamlısından ibaret gösterilerek orada taşıyan ‘Eşyayı denizde taşımayı taahhüt eden kişi’olarak tanımlanmaktadır.Deniz yolu ile yolcuların ve bagajlarının taşınması hakkındaki 1974 Atina Konvansiyonun da deniz yolu ile yolcu taşıma sözleşmesinin tarafı olan taşıyan’a ilişkin olarak öngörülmüş olan tanımda da şöyledir: ‘Taşıyan,taşıma ister kendisi ister bir fiil taşıyan tarafından yapılmış olsun,bir taşıma sözleşmesi kendisi hesabına akdedilen kişiyi ifade eder’(m.1/a).(Prof.Dr.Fahiman Tekil, Deniz Hukukuna Giriş,İst.1987)
Burada daha sonra incelenmesi gereken husus ise TTK.m.1067’nin hukiki niteliğinin neye ilişkin olduğudur.Ayrıca malların tesliminden (TTK.md.1066/1)veya teslim edilmiş olmaları icap eden tarihten itibaren bir yıl içinde mahkemeye müracaat edilmediği taktirde,taşıyan aleyhine malların ziya ve hasarından dolayı her türlü mevcut olacak olan mesuliyet davası hakkı da düşer.Burada söz edilmiş olan ziya ve hasardan anlatılmak istenen ise şudur: Taşıyan navlun sözleşmesi uyarınca taşıma taahhüdü ve zilyetliğini elde ettiği yükün boşaltma limanında tesellüm etmeye yetkili olan kişiye teslim edilemiyorsa,yükün zıyaa uğradığından söz edilir.
Yükün yaralanması haricen de olsa ve bundan dolayı değerinde bir azalma meydana gelmesi halinde hasarın varlığı kabul edilir.Eğer geçici bir kötüleşme varsa bu ancak devamlı olarak bir değer kaybına sebep olduğu taktirde hasar şeklinde değerlendirilmelidir.
Burada dava açma süresinin niteliği ise gerek doktirin de gerekse Yargıtay kararlarında tartışmalı olan bir husustur.Yargıtay bazen zamanaşımı süresini uygulamış bazen de hak düşürücü süre olarak değerlendirilmiştir.
Söz konusu olayda belirtilmesi gereken husus zamanaşımı süresi ve hak düşürücü sürelerinden ne anlayacağımızdır.Zamanaşımı,bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde kanun tarafından kabul edilen sürenin sona ermiş olmasıdır.’Ayrıca zamanaşımı def’i niteliğindedir ve taraflarca da dava sırasında ileri sürülmediği taktirde hakim tarafından da re’sen dikkate alınamaz.Bu zamanaşımının en önemli özelliğidir.
‘Hak düşürücü sürenin anlamı ise,zamanın geçmesinin bir hakkın sona ermesine yol açması, o süre içinde hak sahibinin hakkın kullanılmamış veya daha geniş bir ifade ile yapması gerekeni yapmamış olmasından kaynaklanır.’(OĞUZMAN,M.K./ÖZ.M.T.,Borçlar Hukuku Genel Hükümler,Filiz kitabevi,İstanbul 2000,s.152,153)Dolayısıyla bir sürenin hak düşürücü süre mi olduğunun ya da zamanaşımı süresi mi olduğunun tespit edilmesi çok önemlidir.Bu iki husus arasındaki farklar şunlardır: 1.Hakim hak düşürücü süreyi re’sen gözönüne alabildiği halde,
Halde zamanaşımını kendiliğinden göz önüne alamaz. (B.K.m. 140)
2.Zamanaşımı süresinin işlemesinin durması veya kesilmesi 
Mümkün olduğu(BK.M.132,133)halde, hak düşürücü sürenin 
İşlemesi durmaz ve kesilemez.
TTK.’nun 1067.maddesi uyarınca yükün zıya ve hasarından dolayı her türlü sorumluluk davası bir yıllık hak düşürücü süreye tabidir.Bu süre,teslimden veya mallar teslim edilememişse de teslim edilmiş olmaları gereken tarihten itibaren işlemeye başlar.Burada dava hakkının düşmesini önlemek için,ya hak düşürücü süre olan bir yıl içinde mahkemeye başvurmak veyahut icra takibinde bulunmak gereklidir.
Yargıtay’ın kökleşmiş olan içtihatları gereği karar metninde de TTK.’nın 1067.maddesinde öngörülmüş olan bir yıllık dava açma süresini,hak düşürücü süre olarak değerlendirmektedir.Buna ilaveten Prof.Dr.Rayegan Kender ve Prof.Dr.Ergon Çetingil Deniz Ticareti Hukuku Temel Bilgiler kitabında da belirtildiği üzere bu sürenin muhafaza edilmesinde,mahkemeye müracaat veya icra takibine başlamak veya iflas masasına müdahalenin de aynı hukuki sonucu doğuracağını kabul etmiştir.
Ayrıca burada TTK.m.1067’nin hukuki niteliği hakkında,gemi alacağı hakkının ve bu hakkı sona erdiren zamanaşımı süresini de söz konusu olay bakımından da incelenmesi gerekmektedir.
‘‘Ticaret Kanunumuzun 1235.maddesinde on bent halinde saydığı bazı alacaklılara,alacaklarını deniz servetinden diğer adi ve rehinli bütün alacaklardan önce almak hususunda ^^gemi alacaklısı hakkı^^adı altında bir öncelik tanımaktadır.Böylece donatanın kara servetine el uzatabilmek imkanından yoksun bırakılan alacaklılara buna mukabil deniz servetinden öncelikle haklarını alabilmek önceliğini tanıması himayede eşitlik ve adaletin sağlanması açısından zorunludur.
‘‘Kanun,geminin uzun süre rehin hakkı ile kayıtlı kalmasını önlemek üzere TTK.1259’da gemi alacaklısı hakkını da bir veya iki yıl gibi nispeten kısa bir zamanaşımına tabi tutmuş ve bununun gerçekleşmesi ile deniz serveti üzerindeki rehin hakkının temin ettiği donatana karşı olan şahsi alacağını da ^^ona katılma yoluyla^^zamanaşımına uğramasını 1260.maddesinde kabul etmiştir.’’
‘‘Aynı zamanda yük zararından doğan alacaklar için,başvurmanız gereken hükümler taşıyan aleyhine açılacak davalarda TTK.m.1067 ‘deki hak düşürücü süreyi;donatan aleyhine olan talep hakları söz konusu olduğunda ise TTK.m.1259/1260 ‘daki zamanaşımı sürelerini belirleyen hükümlerdir.’’
Bu maddelere göre 1 yıllık zamanaşımı süreleri ve hak düşürücü süre aynı zamanda işlemeye başlayacak ve birbirine paralel olarak cereyan edecektir.Ancak zamanaşımı sürelerinin ‘Borçlar Kanunu uyarınca kesilmeleri veya durmaları mümkün olduğundan hak düşürücü süre genellikle önce sona erecektir.
‘‘Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise 1067.madde hükmü mahfuzdur denilmektedir.Bu hüküm zamanaşımı süresi ile hak düşürücü süre arasındaki ilişkiyi belirlemektedir.Ticaret Kanununun 1067.madde hükmü saklıdır demekle,hak düşürücü süre hükümlerine öncelik tanımıştır.Bu bağlamda ,tazminat talepleri için dava hakkının düşmesi ile,bir fer’i alacak hakkı olan gemi alacaklısı hakkı da düşer.Bunun sonucunda da,donatana ve gemi adamlarına karşı mevcut şahsi talep hakkının da zamanaşımına uğrayacağı kabul edilmektedir.’’
Deniz taşımacılığından doğan malların uğradığı hasar sorumluluğunun ise kimlere yükleneceği TTK.m.947.donatanın sorumluluğu,taşıyanın sorumluluğuna ilişkin olarak 1061 ve devamı maddelerinde ve gemi alacaklısı hakkına ilişkin 1235.maddesinde düzenlenmiştir.
TTK.’nun deniz taşımacılığında ve özellikle navlun sözleşmesinde sorumluluğu düzenleyen bu hükümlerinin taşıtan ve taşıyan arasında açılacak olan tazminat davaların da da uygulanacaktır.
‘‘Taşıyanlar yani asıl taşıyan ve alt taşıyan arasında ise malların hasara veya zıyaa uğraması nedeni ile açılacak sorumluluk davalarına hangi hükümlerin uygulanacağı TTK.’da değinilmemiştir.Türk Ticaret Kanunun alt navlun sözleşmesine yalnız m.1060’da temas etmiştir.Bu madde uyarınca,asıl taşıyanın ve taşıtanın m.1052/1057’de düzenlenmiş olan boşaltmaya ilişkin hak ve borçları ,alt taşıyan ve taşıtanın TTK.m1059 uyarınca olan hak ve borçlarından hiçbir surette etkilenmemektedir.’’(ÇAĞA,T/KENDER,R)
Fakat rücu davaları için özel bir düzenleme getirilmemiştir.Böyle olunca da uygulamada bu husus karışıklıklara yol açmaktadır.
Söz konusu kararda malın hasara uğramasından dolayı taşıtana müteselsil alacaklı olan sigorta şirketine tazminat ödemesinde bulunmuş olan alt taşıyanının hukuki durumunun tespiti ve asıl taşıyan ile arasındaki ilişkinin niteliği önem arz edecektir.
Navlun sözleşmesinin taraflarını taşıyan ve taşıtan oluşturur.Taşıyan,deniz yolu ile yük taşımayı taahhüt eden taraftır.Bir kimse donatan veya gemi işletme müteahhidi değil ise ancak yük taşımayı taahhüt etmesi durumunda alt taşıma sözleşmesi söz konusu olur.Fakat bu kimsenin yük taşıma taahhüdünü yerine getirebilmesi için donatan veya gemi işletme müteahhidi ile ayrıca taşıtan olarak bir navlun sözleşmesi yapması gerekir.Bu sözleşmeye ise ‘‘asıl taşıma sözleşmesi’’denir.Burada tek bir taşıma işi fakat iki sözleşme vardır.Asıl taşıma sözleşmesindeki taşıtan,alt taşıma sözleşmesinde alt taşıyan olarak ortaya çıkar .(KENDER,R/ÇETİNGİL,E)
Söz konusu olayda ise,bir asıl taşıma sözleşmesi vardır.Asıl taşıma sözleşmesi her ne kadar alt taşıma sözleşmesine bağlı olarak kurulmaktaysa da başlı başına ayrı bir sözleşme olan navlun sözleşmesidir.Dolayısıyla da ‘Asıl taşıyan ve onun adamları,gemi adamları hariç alt taşıyan BK.m.100 gereğince yardımcı şahıslardandır.(ÇAGA/KENDER)Bu nedenle de olayda davacının alt taşıyan olması nedeni ile ve asıl taşıyanla arasında’’ bağımsız bir navlun sözleşmesi bulunmasından dolayı’’BK.M100 uygulama alanı bulamayacaktır.Yargıtay kararına konu olan olayda,davacının,gönderilen veya sigortacısı değil de ‘‘Alt Taşıyan’’ olması nedeniyle ‘‘Asıl Taşıyan’’ile aralarındaki ilişkiye BK.m.100 hükmü uygulanamayacaktır.Dolayısıyla da aralarında bir ‘‘Yardımcı Şahıs’’ ilişkisi de kurulamayacaktır.
Borçlu ile yardımcısı arasında bir sözleşmenin bulunup bulunamaması,borçlunun ödemiş olduğu tazminat için yardımcı şahsa rücu etmesi bakımından önemlidir.Aralarında bir sözleşme varsa,borçlunun yardımcıya rücu edebilmesi bu sözleşme hükümlerine tabii olacaktır.Eger böyle bir durum yoksa yardımcının davranışı alacaklıya karşı haksız fiil teşkil ediyorsa BK.m.51 uygulanır.
Bu bağlamda eğer borca aykırılığın sözleşmeden doğduğu kabul edilirse,sözleşmeye aykırılığa uygulanan hükümlere göre borçlunun yardımcı kişiye açacağı rücu davasına BK.m125 uygulama alanı bulunacaktır.Yargıtay’ın vermiş olduğu kararında da,davada uygulama yeri olmadığını belirttiği rücu davalarındaki ödeme tarihinden itibaren başlayan zamanaşımı kuralı, BK.m. 125’deki genel zamanaşımı kuralıdır.
Söz konusu olayda ise,asıl olan taşıma sözleşmesinin tarafları arasında bağımsız bir navlun sözleşmesi yapılmıştır.Davacı olan alt taşıyan ile davalı olan asıl taşıyan arasında bağımsız bir sözleşme vardır.Dolayısıyla da rücu durumunda bu sözleşmenin hükümlerine tabidir.Böyle olunca da BK.m.100 uyarınca bir yardımcı şahıs ilişkisi de bulunmamakdadır.Yargıtay’ın da söz konusu olan kararında da Borçlar Özel Hukukuna ait borç ilişkilerine uygulanan BK.m.125 de belirtilen kurallar uygulanmaz.Ticaret Kanunu’nun hükümleri uygulama alanı bulacaktır çünkü ‘‘bir iş Türk Ticaret Kanunun da düzenlenmiş ise ticaridir.’’

SONUÇ olarak iseniz taşımalarına ilişkin malın hasara uğraması halinde sözleşme tarafı olan taşıyanların hasar durumunda nasıl rücu edebileceklerine ilişkin olarak Türk Ticaret Kanunun da herhangi bir düzenleme bulunmamakdadır. Bu durumda da TTK.m.1067’de belirtilen taşıyana karşı açılacak sorumluluk davasında dava açma süresinin bir zamanaşımı süresi mi yoksa bir hak düşürücü süre mi olduğu uygulamada büyük sorun teşkil etmektedir.Doktrinde ise bu durum tartışmalıdır.Doktrinde bazı yazarlara göre dava açma süresi bir zamanaşımı süresine tabidir,bazı yazarlara göre ise hak düşürücü süreye tabidir derler.
Olayımızda ise Yargıtay bu kararı ile TTK.m. 1067’de öngörülen dava açma süresinin bir hak düşürücü süre olduğu hususunda karara bağlamıştır.Bununla birlikte Yargıtay, taşıyanlar arasındaki sorumluluk davalarında da TTK.m.1067 uygulama alanı bulacaktır çünkü ‘‘Navlun Sözleşmesi’’olduğunu da belirtmiştir.Bu bağlamda da taşıyanlar arasında bağımsız bir sözleşme olması durumunda alacaklıya karşı verilen zarardan dolayı açılacak olan bir rücu davasına,söz konusu navlun sözleşmesinin hükümleri uygulama alanı bulacaktır.Yargıtay vermiş olduğu kararında da bunu ön planda tutmuştur.Burada ön plana alınan görüş ise şudur: taşıyanlar arasındaki hükümler navlun sözleşmesine ait olduğudur.
Günümüz hayatının karmaşıklığı kendini, deniz ticaret hukuku alanına ilişkin olan ‘‘Navlun Sözleşmelerinde’’de göstermektedir.Bu bağlamda navlun sözleşmelerinin değişik türleri de uygulama alanı bulmaktadır.Örneğin,asıl taşıma,alt taşıma ve karma sözleşmeleri şeklinde kendini göstermektedir.Çünkü değişen şartlarla paralel olarak değişik türden sözleşme tiplerinin de ortaya çıkması kaçınılmaz bir durumdur.
Yargıtay’ın incelemiş olduğu söz konusu kararında da bazen tazminat ödemiş olduğu alt taşıyana karşı ‘‘Hakkaniyet İlkesiyle’’ bağdaşmayan durumlar ortaya çıkmaktadır.Bu durumu ortadan kaldırmak içinde Türk Ticaret Kanununun da eksikliklerin düzenlenmesi gerekmektedir.Böylece hakkaniyet ilkesiyle bağdaşmayacak olan durumlarda engellenmiş olacaktır.Ayrıca Türk Hukukunda rücu davaları bakımından da uygulanacak hükümler açısından boşluk bulunmaktadır.Bu durumda kendini daha çok ya taşıtan,gönderen veya yük sigortacısı tarafından sorun teşkil edebilmektedir.
Dolayısıyla Türk Ticaret Kanununun da bu durumlara ilişkin olan kanuni boşluklar kanun koyucu tarafından doldurulması gerekmektedir.Dünya da uygulanan deniz ticaretine ilişkin mevzuatlar incelenmelidir.Buna göre bir düzenleme Türk Ticaret Kanununda yapılmalıdır.Ayrıca mehaz kanun niteliğinde olan HGB ışığında da bir düzenleme yapılabilir.Aksi taktirde söz konusu kararda da olduğu gibi pek çok aynı konuya ilişkin olan çekişmeli durumlar gerek Esas Mahkemelerini gerekse Yargıtay’ın 11. Hukuk Mahkemesini meşgul edecektir.Bu durum aynı zamanda da usul hukukunda mevcut olan Usul Ekonomisi İlkesi’yle bağdaşmayan sonuçlar doğuracaktır.

KAYNAKÇA
Çağa,Tahir Deniz Ticareti Hukuku 3
Gemi ve Yük Alacaklısı Hakları
Mürüruzaman,Deniz Hukukunda Cebri İcra
Çağa,Tahir / Kender, Rayegan Deniz Ticaret Hukuku C.2 Navlun Sözleşmesi 
Beta,6.Baskı,İstanbul 2001
Kender,Reyagan / Çetingil,Ergon Deniz Ticaret Hukuku(Takip Hukuku ve Deniz 
Sigortaları ile Birlikde)Temel Bilgiler,Arıkan 
,8. Baskı,İstanbul 2007 
Oğuzman,M.Kemal/Öz ,Turgut Borçlar Hukuku Genel Hükümler 
Filiz Kitabevi,İstanbul 2005
Yargıtay 11.HD.,04.06.2002, Yargıtay Kararları Dergisi
E.2002/2461,K.2002/5763 Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir : 
"Uluslararası Taşımalarda Taşıyanın Sorumluluğu'na Dair Yargıtay Kararı İncelemesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Ayşegül Eren'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

E - Tahsilat

 

 

YERİMİZ

 

İLETİŞİM

hafta içi 09:00 - 18:00

 

Cevizli Mah. Mustafa Kemal Cad. Enderun Sok.

No:15 K:3 D:7 Kartal / İstanbul

 

Telefon : 0216 457 14 61

Mobil : 0532 491 35 06

E-posta : dogan@guneyhukuk.com.tr

Tüm Hakları Saklıdır. Copyright © Av. Doğan Güney YILMAZ

Sitemap      Tasarım : interbim.com

Hukuki Uyarı : Bu sitede paylaşılan bilgiler yalnızca bilgilendirme amaçlı olup, Türkiye Cumhuriyeti Barolar Birliği'nin ilgili düzenlemeleri uyarınca reklam, teklif, hukuki öneri veya danışmanlık teşkil etmez. Sitede sunulan bilgiler hakkında Güney Hukuk ve Danışmanlık Bürosu ve Av.Doğan Güney Yılmaz sorumluluk kabul etmez. Bu sitede paylaşılan bilgiler, büronun logosu ve sair veriler Güney Hukuk ve Danışmanlık Bürosu adına Av.Doğan Güney Yılmaz'a ait olup, büronun yazılı izni olmaksızın kullananlar hakkında yasal işlem yapılır.