Yukarı
Çık
Av. Doğan Güney YILMAZ

Faturalara Konan Vade Farkı Kaydı

14 Haziran 2016, Salı

YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARARI İNCELEMESİ[1]

FATURALARA KONAN VADE FARKI KAYDI
I-İÇTİHADI BİRLEŞTİRME NEDENLERİ

İçtihadı birleştirmenin nedeni Yargıtay’ın bazı daireleri arasında, iki konu hakkında görüş aykırılığının bulunması sebebiyle, bu aykırılığın içtihadı birleştirme yoluyla giderilmesinin Antalya Asliye 2. Hukuk Hâkimliği tarafından yapılan 22.06.2000 tarihli başvurudur. Söz konusu iki konu ise;
1- Sözleşme ilişkisinden doğan bedelin belirli bir sürede ödenmemesi durumunda vade farkının istenebilmesi için taraflar arasında mutlaka yazılı bir sözleşme ya da ticari teamülün olması gerekip gerekmediği, 
2- Bu iki koşulun herhangi birisinin yokluğu halinde düzenlenen faturalarda vade farkı uygulanacağına ilişkin ibareye yer verilip, alıcının da bu faturaya TTK’nun 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içerisinde itiraz etmemesi halinde vade farkı alacağının doğup doğmayacağıdır.
Belirtelim ki, yukarıda sayılan iki konu, Antalya Asliye 2. Hukuk Hâkimliği tarafından ileri sürülmüş olup, söz konusu dairelerin konularla ilgili verdikleri kararlar incelendiğinde, incelenen kararlar kapsamına göre; vade farkı istenebilmesi için yanlar arasında bu yönde yazılı bir sözleşmenin ya da bu doğrultuda oluşmuş bir teamülün şart olduğu hususunda ilgili daireler arasında tam bir görüş birliğinin bulunduğu ortaya çıkmıştır.[2] Dolayısıyla söz konusu daireler arasındaki uyuşmazlık, yukarıda ikinci konu olarak gösterdiğimiz husus üzerinde kendini göstermiştir. Bir başka deyişle uyuşmazlık, yanlar arasında bu yönde yazılı bir sözleşme ya da oluşmuş bir teamülün bulunmadığı durumda, faturada yer verilen vade farkı uygulanacağına ilişkin kayda TTK’nun 23/2.maddesindeki sekiz günlük süre içinde itiraz edilmemesi durumunda vade farkı alacağının doğup doğmayacağı noktasında söz konusu olmuştur.
İşte özetle anlatmaya çalıştığımız bu konu hakkında, Yargıtay Onbirinci ve Ondokuzuncu Hukuk Daireleri ile Onüçüncü ve Onbeşinci Hukuk Daireleri arasında görüş aykırılığı bulunduğundan, içtihadı birleştirme yoluna gidilmiştir.

II-KARAR

Özetle açıklayacak olursak; önce, içtihatları birleştirme yoluyla görüş aykırılığının giderilmesi gerektiğine ilişkin karar alınmış ve içtihatları birleştirmenin konusu belirlenmiştir. Buna göre içtihatları birleştirme konusu, ‘taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda (faturalarda bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir) ibaresinin konularak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK’nun 23/2 maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde vade farkının ödenip ödenmeyeceği’ olarak belirlenmiştir. Daha sonra Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’ndan konu ile alakalı olarak fatura ve fatura münderecatı ile ilgili birtakım yasal düzenlemeler gerekçe olarak gösterilmiş, konuyla ilgili kavramlar olarak da ‘fatura’ ve ‘vade farkı’ kavramları ile bunlar arasındaki ilişki üzerinde durulmuş ve nihayet içtihatların birleştirilmesine karar verilmiştir. Söz konusu kararın sonuç bölümünü buraya aynen almayı uygun gördük: “Taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara(bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir.)ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK’nun 23/2.maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durum sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceğine 27.06.2003 tarihli ilk toplantıda üçte iki çoğunlukla karar verildi.”[3]


III-KARARIN TAHLİLİ

Karar özetinden açıkça anlaşılacağı üzere, içtihadı birleştirmenin konusu, taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda (faturalarda bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir.) ibaresinin konularak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK’nun 23/2 maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde vade farkının ödenip ödenmeyeceği hususudur. Belirtelim ki, taraflar arasında bir yazılı sözleşmenin olduğu durumlarda, faturaya vade farkı kaydının eklenmesi hususunda herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Bu karar neticesinde varılan sonuçla birlikte kararda karşıoy kullananların ileri sürdükleri hususlar nazara alındığında görüş ayrılığına sebebiyet veren hukuki sorunları tespit etmek mümkün gözükmektedir.

1-HUKUKİ SORUNLAR

İfade edelim ki, hukuki sorunların mevcudiyetine sebep teşkil eden husus, konu ile ilgili yasal düzenlemelerin dağınık olması ve var olan bu yasal düzenlemelerdeki bazı kavramların anlam muhteviyatı üzerindeki ittifakın bulunmayışıdır. Sözgelimi, TTK’nun 23/2. maddesinde kullanılan ‘fatura münderecatı’ deyimindeki ‘münderecatın’ ne anlam ifade ettiği üzerinde ittifak sağlanamamış ve dolayısıyla vade farkının faturaya eklenmesiyle münderecata dâhil olup olmayacağı tartışma konusu olmuştur. Kararın sağlıklı tahlili için, bu sebeple, ilk yapılması gereken tüm hukuki sorunların ortaya konması ve akabinde bu hususların bilimsel bir şekilde izahının yapılmasıdır. Bu düsturun gösterdiği yol icabı, içtihatların birleştirilmesi için karar verilirken ileri sürülen savlarla karşıoyda dermeyan edilen iddiaları birlikte göz önüne alarak yapmış olduğumuz değerlendirme neticesinde, hukuki sorunları aşağıdaki gibi tespit etmiş bulunmaktayız:

*Fatura ve buna bağlı olarak fatura münderecatının hukuken taşıdıkları anlam.
*Vade farkı kaydının faturaya eklenmesiyle münderecattan sayılıp sayılmayacağı.
*Vade farkının ne olduğu ve malın bedeline dâhil bir unsur olup olmadığı.

Tekrar belirtmekte fayda var ki, bu saydığımız üç konu hakkında başta Yargıtay daireleri olmak üzere gerek yargı yerlerinde, gerekse doktrinde farklı fikirler ortaya atılmıştır. Tahlilin sıhhati için aşağıda etraflıca inceleyeceğimiz üzere, bu konular üzerinde fikir birliğinin bulunmayışı ve kanuni netliğin yokluğu uzun yıllar yargı yerlerinin birbirinden farklı kararlar vermesine yol açmış ve nihayet içtihadı birleştirme yoluyla bu durum ortadan kaldırılmıştır. Sözgelimi bazı Yargıtay kararlarında faturaya konan vade farkı kaydına sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde, davacının vade farkı istemesinde haklı olduğu belirtilirken,[4] bazı Yargıtay kararlarında ise faturanın içeriğine sekiz gün içinde itirazda bulunulmaması sadece faturada belirtilen verilerin doğru olduğu karinesinin doğacağı belirtilmiştir.[5] İçtihat birleştirilirken, bu hukuki sorunlar üzerinde durulmuş ve birbirinin tersi iddialar ortaya atılmış ve nihayette üçte iki çoğunlukla karar verilmiştir. Kararı kanaatimize göre değerlendirip, tahlilimizi ortaya koymadan önce çoğunluğun ve karşıoy kullananların bu sorunlar hakkında ileri sürdükleri hususları ve dayanaklarını kısaca özetlemek yerinde olacaktır.

 

 

a-Çoğunluk Görüşü

Yukarıda kararın özetini anlatırken değindiğimiz üzere çoğunluk, taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara (bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir.) ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK’nun 23/2.maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durumun sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceği yönünde düşünmektedir. Çoğunluk görüşe göre, TTK’nun 23/2. maddesindeki fatura münderecatının neleri kapsadığını 213 sayılı Vergi Usul Kanunu 230. maddesi düzenlemiştir. Bu madde hükmünde beş bent halinde sayılmış olan hususlar faturanın asgari zorunlu unsurları olup, aynı zamanda olağan (mutat) içeriği göstermektedir. Faturanın sözleşme olmadığını, aksine sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olduğunu ifade eden bu görüşe göre, TTK’nun 23/2. maddesine göre süresinde itiraz olunmamak suretiyle kabul edildiği varsayılan fatura içeriği ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan sayılan Vergi Usul Kanunu’nun 230. maddesinde sayılan hususlara ilişkin olabilir.[6] Bir başka deyişle, faturaya bedelin belli bir süre içinde ödenmemesi halinde konan vade farkına ilişkin kayıt, faturanın olağan içeriği sayılmamakta ve dolayısıyla bu kayda TTK’nun 23/2. maddesi uyarınca sekiz içinde itiraz edilmemesi, bu vade farkına ilişkin kaydın kabul edildiği anlamına gelmemektedir. 
Karşıoy kullananların vade farkını malın bedeline ilişkin bir unsur saymalarına karşılık çoğunluk görüş, vade farkının sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştırıcı nitelikte olması dolayısıyla, başta belirlenen malın bedeline ilişkin bir unsur olarak düşünülemeyeceğini ve bu sebeple faturanın zorunlu unsurlarından ve olağan içeriğinden sayılamayacağını ileri sürmüşlerdir.

b- Azınlık Görüşü

Çoğunluğun görüşünü yasal ve bilimsel esaslara aykırı, 11. ve 19. Hukuk Daireleri’nin kökleşmiş ve uygulama ile doktrinde benimsenmiş içtihatlarına ters düşen, yasal dayanaktan yoksun olarak niteleyerek karşıoy kullananlar, vade farkını bedele ilişkin bir unsur olarak addetmektedirler. Bu sebeple VUK md. 230’da ifade edilen bedelin fatura münderecatından olduğu hususu dolayısıyla, vade farkı da bedele ilişkin olduğundan, dolaylı olarak vade farkının fatura münderecatından sayılması gerektiği ileri sürülmüş olmaktadır. Bu durumda, vade farkı kaydına TTK’nun 23/2 maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemiş olması, bu içeriğin kabul edildiği anlamına gelecektir. Bilindiği gibi, gerek çoğunluğun gerekse azınlığın üzerinde ittifak ettiği husus, taraflar arasında yazılı bir sözleşmenin ya da bu konuda bir teamülün bulunduğu durumlarda vade farkı istenebilmesiydi. Karşıoy kullananlar büyük kurulun bu hususu kabul etmekle, bu durumlarda vade farkının bedele dahil olduğunu da kabul ettiğini söylemekte ve madem vade farkı burada bedele dahil kılınmıştır, o halde taraflar arasında yazılı sözleşme ya da teamülün bulunmadığı durumlarda da vade farkının bedele dahil olduğunun kabul edilmesi gerektiğini ifade etmektedirler.
Diğer taraftan vade farkının faturada yer alması gereken zorunlu kayıtlar arasında yer almadığı belirtilmiş, ancak vade farkını faturaya yazılmasını olağan sayılması gerektiğini de ileri sürmüşlerdir. 
Görüldüğü gibi, görüş aykırılığına sebep teşkil eden hususlar, yukarıda hukuki sorunları belirlerken belirttiğimiz gibi fatura, vade farkı, faturanın olağan münderecatı, vade farkının malın bedeline dahil olup olmadığıdır. Bu sebeple, söz konusu kavramların açıklanması zaruri gözükmektedir. Öyleyse, öncelikle söz konusu kavramları izaha çalışıp, ardından bu konu ile ilgili kendi görüşümüzü de ekleyerek, kararın sağlıklı bir şekilde tahlil edilmiş olmasına hizmet etmiş olacağız.


2-KONU İLE İLGİLİ BAZI KAVRAMLAR

a-Fatura

Belirtelim ki, Türk Ticaret Kanunu’nda faturanın tanımı yapılmamıştır. Yukarıda saydığımız hukuki sorunların açığa kavuşturulması için, faturanın anlam muhteviyatına bakmak gerekli gözükmektedir. Her ne kadar TTK’da faturanın tanımı yapılmamışsa da 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu faturayı tanımlamıştır. VUK 229. maddesinde fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen vesikadır. Benzer şekilde, incelemekte olduğumuz Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda fatura, “ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari bir belge niteliğindedir.” şeklinde tanımlanmıştır. 
İfade edelim ki, geçerli bir sözleşme ilişkisinin bulunmadığı hallerde düzenlenen bir belge, fatura niteliği taşımaz, ancak bir icap mahiyetinde olabilir.[7] Öyle ise geçerli bir sözleşmenin yokluğu 
halinde gönderilen proforma faturalara[8] TTK madde 23/2 uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi herhangi bir sonuç doğurmayacaktır. Bu itibarla, faturanın düzenlenebilmesi için taraflar arasında akdi bir ilişkinin varlığı gerekmektedir. Nitekim TTK madde 23/2 de belirtilen karineden yararlanabilmek için, aynı maddenin birinci fıkrasında belirtilen durumların gerçekleşmesi gerekmektedir. Buna göre, faturayı düzenleyen kişinin ticari işletmesi mal satmış, imal etmiş ya da iş görmüş bir tacir olması gerekir. Bu maddeden anlaşıldığı üzere, fatura, niteliği gereği, daha önce kararlaştırılmış bir sözleşmenin yerine getirilmesi kapsamında, ifa aşaması ile ilgili bir belgedir.[9] Faturaya bu yönü ile baktığımızda, yani faturanın sözleşme yapılması ile ilgili olmayıp sadece sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili bir belge olduğu ortaya çıkar ki, sözleşme yapılması ile ilgili olmayan bir belgeye sözleşme kurulduktan sonra sözleşmenin kurucu unsurlarından biri ilan fiyatı etkileyici vade farkı kaydının konması, sözleşmeyi de etkilemiş olur. Bu durumda ifa safhasıyla ilgili olan faturaya sonradan vade farkı kaydı konması ve buna itiraz edilmemesi, kanaatimizce, bu kaydın kabul edildiği anlamını taşımamalıdır. Fatura münderecatı üzerinde de durduktan ve vade farkına ilişkin açıklamalarda bulunduktan sonra yapacağımız değerlendirmede üzerinde etraflıca duracağımız gibi, olaya faturanın ifa safhasıyla ilgili olması açısından baktığımızda, çoğunluk görüşün isabetli olduğunu görmekteyiz.
Faturanın anlamı üzerinde durduktan sonra, fatura muhtevasının üzerinde durmak yerinde olacaktır. Şöyle ki, hukuki sorunların bekli de en önemlisi TTK madde 23/2 de zikredilmiş olan fatura münderecatından neyin anlaşılması gerektiğidir. Bilindiği gibi TTK, fatura münderecatı deyimini kullanmakla birlikte, bu münderecattan neyin anlaşılması gerektiğini söylememiştir. Münderecattan neyin anlaşılması gerektiği, nelerin faturanın olağan içeriği olduğuna geçmeden evvel, TTK madde 23/2’nin faturalar için önemini ve bu maddedeki karinenin şartlarını kısaca açıklamayı uygun bulmaktayız.
TTK madde 23/2 de “ bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmamışsa münderecatını kabul etmiş sayılır” denmektedir. Görüldüğü gibi burada, ilk fıkradaki hususları da göz önüne aldığımızda, faturanın özellikle tacirler arasında ifaya yönelik bir ispat aracı olduğu, süresinde itiraz edilmemekle münderecatından sayılan hususlar yönünden düzenleyen lehine, adına fatura düzenlenenin aleyhine, bir karine getirilmiştir. Bu karinenin faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koyduğunu söylemek yerinde olacaktır. Dolayısıyla faturayı alan kişinin sekiz gün içinde fatura içeriğine itiraz etme hakkı mevcut olup, faturaya itiraz etmezse fatura içeriğinin doğru olduğunu kabul etmiş sayılacak ve fatura düzenleyen tacir lehine bir kanıt oluşturacaktır.[10] Hemen belirtelim ki, fatura sadece ilgililer, yani mal satan tacir ile o malı alan veya bir iş yahut bir hizmet gören tacir ile ona bu iş veya hizmeti yaptıran kişi için delil mahiyeti taşır.[11] Bir başka deyişle söz konusu madde uyarınca gönderilen faturaya sekiz gün içinde itiraz olunmaması halinde fatura içeriğinin kabul edilmiş sayılabilmesi için, fturayı düzenleyen kişinin TTK madde 23/1e göre ticari işletmesi icabı mal satmış veya imal etmiş ya da iş görmüş bir tacir konumunda olması gerekir. Bu nedenle esnafın gönderdiği faturaya itiraz olunmaması, TTK madde 23/2 deki yazılı sonucun doğumuna neden olmaz.[12] Bunun için taraflar arasında faturanın dayandığı sözleşmenin geçerli olması da gerekmektedir. 
Faturayı düzenleyen kişinin tacir olması gerektiği madde metninden anlaşılıyorsa da, faturayı alan kişinin tacir olmasının gerekip gerekmediği kanunda yer almamış, esasında doktrinde tartışma konusu olmuştur. Bir görüşe göre, TTK’da tacir olma zorunluluğundan söz açılmamış olması sebebiyle faturayı alan kişinin tacir sıfatına sahip olmasını aramamaktadır.[13] Bizim de katıldığımız diğer görüşe göre ise, TTK madde 23 tacir olmanın hükümlerini düzenleyen maddeler arasında yer aldığından ve tacir sayılmayan kişilerin faturaya sekiz gün içinde itiraz etmek gibi ağır bir yükümlülüğe tabi tutulması hakkaniyet ve menfaatler durumuna uygun düşmeyeceğinden, bu hükmün sadece tacirler hakkında uygulanması gerektiğini kabul etmektedir.[14]
Fatura ile ilgili bu genel açıklamalarımızdan sonra, son olarak TTK madde 23/2’nin sadece faturanın münderecatı hakkında uygulanması zorunluluğudur. Sorun, münderecattan neyin anlaşılması gerektiği üzerinde kendini göstermektedir. 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 230. maddesi, fatura münderecatını beş unsur olarak saymış ve bunların faturada en az bulunması gerekli hususlar olduğunu söylemiştir. Söz konusu madde uyarınca. faturada en az aşağıdaki bilgiler bulunur:
1-Faturanın düzenleme tarihi seri ve sıra numarası;
2-Faturayı düzenleyenin adı ,varsa ticaret unvanı,iş adres,bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası;
3-Müşterinin adı ,ticaret unvanı ,adresi ,varsa vergi dairesi ve hesap numarası;
4-Malın veya işin nev’i ,miktarı ,fiyatı ve tutarı;
5-Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası.

Görüldüğü gibi, VUK madde 230’da, faturanın münderecatı arasında vade farkı kaydına ilişkin herhangi bir husus söz konusu değildir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, fatura sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olup, bu sebeple TTK 23/2 de belirtilen fatura münderecatı ancak sözleşmenin ifa sahasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan sayılan satılan malın cinsi veya yapılan işin adedi, türü, bedeli gibi hususlara ilişkin olabilir. İfade edelim ki fatura münderecatından neyin anlaşılması gerektiği, gerek yargı kararları ve içtihadı birleştirme kararında, gerekse doktrinde tartışma konusu olmuş, vade farkının münderecattan sayılıp sayılmayacağı üzerine çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Şöyle ki, vade farkı kaydını faturanın olağan içeriği şeklinde kabul edenler olarak; bedelin ödenmesinde gecikme halinde vade farkı ekleneceğine dair kayıt yazılmasını faturanın olağan kapsamı içinde sayanlar ile[15] vade farkı konusunda sözleşmede hüküm bulunmaması halinde vade farkını içeren faturaya itiraz edilmemesi durumunda vade farkının sözleşmenin bir unsuru haline geldiğini söyleyenler[16] vardır. Kanaatimizce; sözleşmenin kuruluşu aşamasında başta var olmayıp, ifa ile ilgili hususlarda sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtların sonradan faturaya konulması durumunda –ki buna muhatabınca itiraz edilmese dahi- bu kayıtların faturanın zorunlu ve olağan içeriğinden kabul edilmesi, düzenlemenin şekline olduğu kadar, amacına da aykırı düşecektir. Zira faturanın sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili bir belge olduğu dikkate alınmalıdır. Daha iyi ifade ile, sözleşmenin kuruluşu aşamasında mevcut olmayan, ifa ile ilgili hususlarda sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtlar faturanın zorunlu ve olağan içeriğinden değildirler. Bu kayıtlara muhatabınca itiraz edilmemiş olması bu sonucu değiştirmez.[17]

b-Vade Farkı

Fatura ile ilgili genel açıklamamızdan sonra, şimdi de hukuki sorunları çözmemize yardımcı olacak bir ikinci kavram olan vade farkı üzerinde duracağız. Belirtelim ki, vade farkı kanunlarda yer almayan, son yıllarda ülkenin içinde bulunduğu enflasyonist ortam sebebiyle yargı kararları ile ortaya çıkmıştır. Söz konusu yargı kararlarının bir kısmında vade farkı temerrüt faizi olarak kabul edilmiş,[18] bir kısmında da faiz olarak nitelendirilmemiştir.[19][20] Ancak incelemekte olduğumuz kararda ise vade farkının mal ve hizmet bedelinin ödenmesi gereken günde ödenmemesi halinde alacağın gecikmesi nedeniyle ulaştığı miktar yani mal veya hizmetin yeni fiyatı olduğu, sonucuna varılmıştır. Öğretide ise, süresinde ödenmeyen mal bedeli dolayısıyla faiz dışında ödenmek zorunda kalınan ek bir miktar olarak tarif edilmiştir.[21] Vade farkı faiz niteliğinde olmayıp, bununla bir malın bedelinin ödeneceği tarihteki değeri belirlenmek istenmektedir. Bu sebeple zamanında malın bedeline vade farkı eklenmekte ve bununla enflasyonist bir ortamda ticaret yapan tacirin, malın değer kaybetmesi sonucu zarara uğramaması sağlanmış olmaktadır.
Bir kere vade farkı istenebilmesi için taraflar arasında bu konuda bir sözleşme bulunması veya taraflar arasında vade farkına ilişkin uygulamanın benimsenmiş olması gerekir. Bu hususta herhangi bir görüş ayrılığı mevcut değildir. Sorun vade farkının fatura münderecatından sayılıp sayılmayacağı noktasında kendini göstermektedir. Şöyle ki, eğer vade farkı kaydının faturaya eklenmesi, vade farkını faturanın olağan içeriğinden yapacaksa, bu durumda TTK madde 23/2 de belirtildiği üzere, bu kayda sekiz gün içerisinde itiraz edilmemesi halinde, vade farkına ilişkin kayıt kabul edilmiş sayılacaktır.Yok eğer vade farkı kaydı faturanın olağan içeriğinden sayılmazsa, bu durumda sekiz gün içinde itiraz etmemiş olmak, vade farkına ilişkin kaydın kabul edilmiş sayılacağı sonucunu doğurmayacaktır. 
Faturalara bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödeneceğine ilişkin kaydın, fatura münderecatından olduğunu ileri süren öğretinin ve özellikle kararda karşıoy kullananların ileri sürdükleri gerekçelerde, vade farkının malın bedelinin ödeneceği tarihteki değerini ifade ettiği ve dolayısıyla malın fiyatının bir unsuru olduğu, malın fiyatı ve tutarının VUK madde 230 uyarınca fatura münderecatından sayıldığı, öyleyse fiyatın bir unsuru olan vade farkının da faturanın olağan içeriğinden sayılması gerektiği üzerinde durularak, vade farkının fatura münderecatından sayıldığı ileri sürülmüştür.[22] Hatta karşıoy gerekçesinde, “faturada yer alan vade farkı uygulanacağına ilişkin kayıt sözleşme şartlarını değiştirmeye yönelik bir icap sayılabilir” şeklindeki görüşün Prof. Dr. Y. Karayalçın, Prof. Dr. E. Hırş ve Doç. Dr. A. Battal tarafından savunulduğu söylenmiştir. 
Biz ise Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı sonucunun isabetli olduğunu düşünüyoruz. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, fatura ifa safhasıyla ilgili bir belge olup faturada yer alması olağan kabul edilen hususlar VUK madde 230’da sayılan hususlardır. Bu madde metninde vade farkının da fatura münderecatından sayılacağı belirtilmemiştir. Kanımızca, her ne kadar faturaya vade farkı kaydı konsa da, faturaya eklenmiş olan bu kaydı faturanın olağan içeriği olarak kabul etmemek gerekir. Zira sözleşmeye sonradan bir unsur eklenmiş olur ki, bu da muhatabın durumunu ağırlaştırıcı etki yaratmaktadır. Olağan sayılmayan bir içerik, faturaya sekiz gün içinde itiraz edilmedi diye kabul edilmiş sayılamaz. Bir başka ifade ile, faturaya sekiz gün içinde itiraz edilmemesi durumunda faturanın olağan (mutat) içeriği dışında kalan konular bakımından TTK madde 23/2’de öngörüldüğü şekilde ispat yükü yer değiştirmiş olmaz.[23]
Sonuç olarak ifade edecek olursak, fatura ifa aşamasıyla ilgili olduğu halde vade farkı ifa aşaması ile ilgili değildir. Burada ifa zamanında ileri sürülse dahi sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtların ifa ile ilgili olmadığı açıktır. Vade farkı kaydı olarak nitelendirilen kayıtlar, yani fatura bedelinin vadesinde ödenmemesi durumunda, bu bedele oransal olarak hesaplanıp eklenecek meblağa ilişkin kayıtlar, sözleşmenin ifası aşamasıyla ilgili olmadığından faturanın olağan içeriğine dâhil değildir. Öyle ise, bu kayıtlara TTK madde 23/2 uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi durumunda, bu durum sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğuracaktır. İtiraz edilmeme, kararda da ifade edildiği gibi davalı yanca kabul edildiği ve vade farkının istenebileceği anlamına gelmemektedir. Saydığımız hususlardan dolayı, incelemekte olduğumuz 27/06/2003 tarih ve 2003/1 Karar, 2001/1 Esas sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile varılan sonucun isabetli olduğunu vurgulamak isteriz.

 

 

İSMAİL ÇINAR

KADİR HAS ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

 


KAYNAKÇA

ARKAN, SABİH : Ticari İşletme Hukuku

BATTAL, AHMET : Ticari İşletme Hukuku

DOĞANAY, İSMAİL : Türk Ticaret Kanunu Şerhi

ERTAN, NOMER : Ticari İşletme Hukuku

HELVACI, MEHMET : Borçlar ve Ticaret Kanunu Bakımından Para Borçlarında Faiz 
kavramı

KARAYALÇIN, YAŞAR : Sempozyum

POROY-YASAMAN :Ticari İşletme Hukuku

ÜNAL, OĞUZ KÜRŞAT :Fatura ve İspat Kuvveti

 

 

[1] Bu karar, 24/12/2003 tarih ve 25326 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış olan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu’nun 27/06/2003 tarih ve 2003/1 Karar, 2001/1 Esas sayılı kararıdır.

[2] 27/06/2003 tarih ve 2003/1 Karar, 2001/1 Esas sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, s.1

[3] 27/06/2003 tarih ve 2003/1 Karar, 2001/1 Esas sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, s.7

[4] 19. HD.nin 22.10.1996 gün, E. 96/2687, K. 96/9344 sayılı kararı; YKD, C.23 ,S.4, s.570

[5] 15.HD.nin 23.11.1992 gün, E. 92/4618, K. 92/5448 sayılı kararı; YKD. C.19, s.8, s.1203


[6] Ayrıntılı bilgi için bkz: 27/06/2003 tarih ve 2003/1 Karar, 2001/1 Esas sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı

[7] Ertan, Nomer, Ticari İşletme Hukuku, s.224; Doğanay, İsmail, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, c.1, s.218

[8] Proforma Fatura için bkz. Doğanay, İsmail, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, c.1, s. 223

[9] Battal, Ahmet, Ticari İşletme Hukuku,s.132; Ertan, Nomer, Ticari İşletme Hukuku, s.228


[10] Ertan, Nomer, Ticari İşletme Hukuku, s.224-225

[11] Doğanay, İsmail, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, s.218

[12] Arkan, Sabih, Ticari İşletme Hukuku, s. 148

[13] Doğanay, İsmail, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, s.222; Poroy-Yasaman, s.131-132; Yarg. 19. HD. 18.4.1996 gün ve E. 1995/9451, K. 3993(YKD,C.22, S.8, Ağustos 1996, s.1282)

[14] Arkan, Sabih, Ticari İşletme Hukuku, s. 148; Ertan Nomer, Ticari İşletme Hukuku, s.226; Battal, Ahmet, Ticari İşletme Hukuku, s. 134

[15] Battal,Ahmet, Ticari İşletme Hukuku, s.134; Ünal, Oğuz Kürşat, Fatura ve İspat Kuvveti, s.51-52

[16] Karayalçın, Sempozyum, s. 108

[17] Ertan, Nomer, Ticari İşletme Hukuku, s. 226; Arkan, Sabih, Ticari İşletme Hukuku

[18] Yarg. 11. HD.’nin “… Vade farkı da faiz olup fer’i haklardandır. Anapara tahsil edilirken bu hak saklı tutulmamışsa, artık istenemez…” diyen 3.10.1988 tarih, E. 989 / K.5513 sayılı kararı ile, Yarg. 15. HD.’nin “… Vade farkı, hukuki nitelik itibariyle temerrüt faizidir..” diyen 2.4.1990 tarih, E.5186 / K. 1504 sayılı kararı

[19] Yarg. 19. HD.’nin “…Vade farkı faiz niteliğinde olmadığından…” diyen 22.10.1996 tarih, E.2687 / K. 9344 sayılı kararı

[20] 18 ve 19 numaralı dipnotlar için bkz. Helvacı, Mehmet, Borçlar ve Ticaret Kanunu Bakımından Para Borçlarında Faiz Kavramı, s.82-83

[21] Helvacı, Mehmet, Borçlar ve Ticaret Kanunu Bakımından Para Borçlarında Faiz Kavramı, s.82; Ertan, Nomer, Ticari İşletme Hukuku, s.227

[22] 27/06/2003 tarih ve 2003/1 Karar, 2001/1 Esas sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, s.11

[23] Ertan, Nomer, Ticari İşletme Hukuku, s.227
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Faturalara Konan Vade Farkı Kaydı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı İsmail Çınar'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

E - Tahsilat

 

 

YERİMİZ

 

İLETİŞİM

hafta içi 09:00 - 18:00

 

Cevizli Mah. Mustafa Kemal Cad. Enderun Sok.

No:15 K:3 D:7 Kartal / İstanbul

 

Telefon : 0216 457 14 61

Mobil : 0532 491 35 06

E-posta : dogan@guneyhukuk.com.tr

Tüm Hakları Saklıdır. Copyright © Av. Doğan Güney YILMAZ

Sitemap      Tasarım : interbim.com

Hukuki Uyarı : Bu sitede paylaşılan bilgiler yalnızca bilgilendirme amaçlı olup, Türkiye Cumhuriyeti Barolar Birliği'nin ilgili düzenlemeleri uyarınca reklam, teklif, hukuki öneri veya danışmanlık teşkil etmez. Sitede sunulan bilgiler hakkında Güney Hukuk ve Danışmanlık Bürosu ve Av.Doğan Güney Yılmaz sorumluluk kabul etmez. Bu sitede paylaşılan bilgiler, büronun logosu ve sair veriler Güney Hukuk ve Danışmanlık Bürosu adına Av.Doğan Güney Yılmaz'a ait olup, büronun yazılı izni olmaksızın kullananlar hakkında yasal işlem yapılır.